SUNUŞ
2008 Mayısı ortasında ekranlara bir görüntü düştü; örtülere bürünmüş, gözleri bile görünmeyen, birörnek giyinmiş kadınlar, bir “ilköğretim okulu”nun açılışını yapan Milli Eğitim Bakanını dinliyordu. Bakan; gözleri bile görünmeyen kadınlarla ilköğretim bebelerinin bulunduğu topluluğa, “Biz, bir şeyi programa koyarız, parasını ayırır, başlar ve bitiririz. Lafla Atatürkçülük, lafla çağdaşlık olmaz. Çağdaşlık da Atatürkçülük de icraatla olur. Atatürk’ün bize gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine sloganla çıkamayız” diyordu.
Görüntü, bakanı doğrulamıyordu. Sonradan bu kadınların yöresel giysiler içinde olduğu söylense de görüntü, gözümüzün önüne başka resimler getiriyordu. Bakan Çelik, gözleri bile görünmeyen kadınların izlediği okul açılışından sonra, kuşkusuz gözleri görünen ve iyi gören; kulakları olan ve iyi duyanların doldurduğu Kütahya Belediyesi Kültür Sarayındaki “Küreselleşme Sürecinde Türkiye” konulu bir konferansa katılmıştı:
“Bugün iyi bir dizüstü bilgisayarınız ve cep telefonunuz varsa Kanada’da oturup Singapur’daki işletmenizi idare edebilirsiniz. (…) Ekonomik olarak bugün dünyada her şey küreseldir. Hukuk, siyaset, spor ve hatta terör bile küreseldir artık. New York’taki borsada biri öksürünce İMKB’de insanlar grip oluyor. Tokyo Borsasında dalgalanma olunca burada deprem meydana geliyor. Dünya böyle bir dünya oldu. (…) Küreselleşmeyi görmezlikten gelmemiz, yok saymamız; küreselleşmenin bizi görmediği ve yok saydığı anlamına gelmez. (…) Bizim Türkiye olarak medeni dünyadan kopmak gibi bir lüksümüz olamaz. Biz eğer başımızı kuma sokarsak, bu ipekböceği politikasıdır. İpekböceği etrafına kozayı örer ve sonunda haşlanır. Türkiye yol ayrımındadır. Ulusalcı fukaralık ve içe kapanmadan mı yoksa ulusal zenginlik ve açılımdan yana mı olacağız? Buna karar vermeliyiz.”
Bakan söylüyorsa doğruydu kuşkusuz; ABD’den birileri öksürünce, topluca grip olduğumuz çok doğruydu. Dünya değişmişti.
“Lafla Atatürkçülük, lafla çağdaşlık olmaz”dı.
Bu kitabın yazılış nedenlerinden biri budur; uzun zamandır sözle Atatürkçülük, çağdaşlık taslayanların iktidar olması, sabrımızın zorlandığı bir noktaya gelmiştir. İktidarı, yalnız kendisi için “hayırlara vesile olan”ların körüklediği eğitimsizlik, yoksulluk, sağlık ve hukuk sorunları taşınamaz, çekilemez boyuttadır.
“Ulusalcı fukaralık ve içe kapanma…” Yoksulluğun, eğitimsizliğin ulusalı olur mu? Aptesinde namazında bir iktidarın bakanı söylüyorsa olur. Adamlar, iktidar bizde diyorlar. Ulusalcı fukaralık olur; her türlü kötülüğün kaynağı
Görüntü, bakanı doğrulamıyordu. Sonradan bu kadınların yöresel giysiler içinde olduğu söylense de görüntü, gözümüzün önüne başka resimler getiriyordu. Bakan Çelik, gözleri bile görünmeyen kadınların izlediği okul açılışından sonra, kuşkusuz gözleri görünen ve iyi gören; kulakları olan ve iyi duyanların doldurduğu Kütahya Belediyesi Kültür Sarayındaki “Küreselleşme Sürecinde Türkiye” konulu bir konferansa katılmıştı:
“Bugün iyi bir dizüstü bilgisayarınız ve cep telefonunuz varsa Kanada’da oturup Singapur’daki işletmenizi idare edebilirsiniz. (…) Ekonomik olarak bugün dünyada her şey küreseldir. Hukuk, siyaset, spor ve hatta terör bile küreseldir artık. New York’taki borsada biri öksürünce İMKB’de insanlar grip oluyor. Tokyo Borsasında dalgalanma olunca burada deprem meydana geliyor. Dünya böyle bir dünya oldu. (…) Küreselleşmeyi görmezlikten gelmemiz, yok saymamız; küreselleşmenin bizi görmediği ve yok saydığı anlamına gelmez. (…) Bizim Türkiye olarak medeni dünyadan kopmak gibi bir lüksümüz olamaz. Biz eğer başımızı kuma sokarsak, bu ipekböceği politikasıdır. İpekböceği etrafına kozayı örer ve sonunda haşlanır. Türkiye yol ayrımındadır. Ulusalcı fukaralık ve içe kapanmadan mı yoksa ulusal zenginlik ve açılımdan yana mı olacağız? Buna karar vermeliyiz.”
Bakan söylüyorsa doğruydu kuşkusuz; ABD’den birileri öksürünce, topluca grip olduğumuz çok doğruydu. Dünya değişmişti.
“Lafla Atatürkçülük, lafla çağdaşlık olmaz”dı.
Bu kitabın yazılış nedenlerinden biri budur; uzun zamandır sözle Atatürkçülük, çağdaşlık taslayanların iktidar olması, sabrımızın zorlandığı bir noktaya gelmiştir. İktidarı, yalnız kendisi için “hayırlara vesile olan”ların körüklediği eğitimsizlik, yoksulluk, sağlık ve hukuk sorunları taşınamaz, çekilemez boyuttadır.
“Ulusalcı fukaralık ve içe kapanma…” Yoksulluğun, eğitimsizliğin ulusalı olur mu? Aptesinde namazında bir iktidarın bakanı söylüyorsa olur. Adamlar, iktidar bizde diyorlar. Ulusalcı fukaralık olur; her türlü kötülüğün kaynağı
“ulusallık”tır diyorlar.
“Dünün Milli Şefi bugün milli tezvirci (yalancı, kovcu) olarak sahnededir. Gittiği her yerde yalan söylüyor, tahrik yapıyor. (…) CHP Başkanı uzunca bir sükûttan sonra siperinden çıkmış ve konuşmaya başlamıştır. İktidar kötü yoldadır diyor. Ben de diyorum ki muhalefet kötü yoldadır. Muhalefet değil, İsmet Paşa kötü yoldadır” (Başbakan Adnan Menderes).
“Biz buyuz. Laf üretmiyoruz, iş üretiyoruz, iş. Olay bu. Bu ülkede dikili ağacı olmayanlar, affedersiniz bir çakılı kazığı olmayanlar konuşuyor. Medeniyet lafla olmuyor. Muasır medeniyetler seviyesine eğer geleceksek bu gelişen şehirlerle okullarımızla, yollarımızla hastanelerimizle, hava alanlarımızla olacak” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan).
“Bir başbakan ki memleket meselelerini bir yana bırakıp yalnız küfürle konuşur, o başbakandan bu memlekete hayır gelmez. Bu memleketin talihsizliği birinci iktidar değişikliğinde ahlaktan ve ciddi mesuliyet hissinden mahrum bir insanın işbaşına geçmesidir. Bir cahil, bir kendini bilmez, vazife ciddiyetinden nasibini almayan başbakan, bilgisizliğinden yaptıklarının ne bela getireceğini bilmiyor.”
- Efendim, neden İngiliz Dışilişkiler Bakanının elini sıktınız?
Demirel’in yanıtı günlerce tartışılmış:
- Neresini sıkacaktım kardeşim?
İşte böyle bir kitap bu… Dilim varmıyor; ama yer yer kara gülmece örnekleri göreceksiniz. Amacım politikacıları küçük düşürmek değil, niçin onların bizi küçük düşürdüklerini sorgulamak… Birlikte sorgulamak…
Kitabı gün ışığına çıkaran “Cumhuriyet Kitap” takımına en içten saygı ve sevgilerimi sunarım. Siz okurlara da gönül borcum sonsuz… Sağ olun!
Dikmen, Mayıs 2008
Demirel’in yanıtı günlerce tartışılmış:
- Neresini sıkacaktım kardeşim?
İşte böyle bir kitap bu… Dilim varmıyor; ama yer yer kara gülmece örnekleri göreceksiniz. Amacım politikacıları küçük düşürmek değil, niçin onların bizi küçük düşürdüklerini sorgulamak… Birlikte sorgulamak…
Kitabı gün ışığına çıkaran “Cumhuriyet Kitap” takımına en içten saygı ve sevgilerimi sunarım. Siz okurlara da gönül borcum sonsuz… Sağ olun!
Dikmen, Mayıs 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder